30 Ocak 2013 Çarşamba

HOLLYWOOD'A DEMOKRASİ GELİR Mİ?


Hollywood filmleri İslamafobik temalarıyla her geçen gün Oscar’a aday olmaya devam ediyor.Yıllardır insanların kafasında Hollywood’un çizdiği bir Arap ve Müslüman imajı var. Dansöz Arap kadınlar, milyoner şeyhler, canlı bombalar, terörle bağlantılı sakallı adamlar… 
Fatma Şişli Dosdoğru Haber
30 Ocak 2013

Amerikan bayrağı, kurtarılmayı bekleyen Amerikalılar, sorunlu bir ülke, masum ve kurtarıcı ABD.
Hollywood filmleri İslamafobik temalarıyla her geçen gün Oscar’a aday olmaya devam ediyor. Altın Küre’de ödül alan Homeland, Zero Dark Thirty ve Argo ise en yeni İslamafobik yapımlar arasında.
Amerika’nın en büyük propaganda aracı Hollywood şimdi de Ben Affleck’in Argo adlı filmine Oscar vermeye hazırlanıyor. 1979 yılında İran İslam devrimi zamanında, Tahran’da esir alınan Amerikan konsolosluğundan kaçan 6 kişinin kurtarılma operasyonunun adı ‘Argo’. İzleyenler bilir, Amerikan hükümetinin yardım istediği insan kaçırma uzmanı Tony Mendez tarafından bir bilim kurgu filmi senaryosu uyduruluyor. Bu filmle 6 Amerikalı, kahraman Tony ( Ben Affleck) tarafından Tahran’dan kaçırılarak kurtarılıyor.
BÜYÜK KURTARICI ABD’NİN MESAJLARI
Film boyunca alt okumalar yapmaktan kendini geri alamıyor insan. Bu okumaları yaparken de filmin Oscar’a adaylığı konusu hiçte şaşırtıcı gelmiyor.
İranlıların ve İran’ın kötü olarak gösterildiği filmde bazı İranlıların Amerikan konsolosluğunda korku ve kaygı ile beklediklerini görüyoruz. Her zamanki gibi kendi yönetimlerinden memnun olmayan ve Amerika’nın güvenilir kollarına sığınmak isteyen birileri var karşımızda! İran halkı bile kendi hükümetinden memnun değil demek istiyor Argo. Tam bu sırada Amerikan konsolosluğundan bir Amerikalı dışarı çıkıp kendini feda ediyor ve devrimcilerin karşısına çıkıyor. Kahraman ve cesur Amerikalı kendisini azgın topluluğun kollarına bırakıyor.
İran devriminden hiç bir şekilde bahsetmeyen film olayları taraflı bir şekilde dillendiriyor. Bunun yanı sıra Amerikan bayrağının yakıldığı sahnede Amerikan milliyetçiliği ayyuka çıkartılıyor. İranlılar hakkında güzel hiç bir kelime sarf etmeyen filmde her zamanki gibi ABD mazlum, haklı ve kendi ülkesinden bıkmış ve rahatça yaşam sürmek isteyen İran halkının yanında. Demokrasiden yoksun her ülkeye, demokrasi nakli yapmayı kendine vazife edinen Amerika, Hollywood yapımı filmleriyle de bu fikri destekliyor.
Kendini aklamaya çalışan Amerika’nın senaryoya iliştirdiği diğer bir sahne ise, devrimciler konsolosluğu bastığı sırada konsolosluk yetkilisinin ‘ Kimseye ateş açmayacaksınız. Emin olun savaşı başlatan taraf siz olmak istemezsiniz.’ Diye bağırdığı sahne. Savaş ahlakı ve savaşı başlatan taraf olmama konusunda oldukça başarılı olan bir devletin barışçıl tavsiyeleri var karşımızda! Tüm bunlar herkesin bildiğini kendi vatandaşına inkar ettirme çabaları olsa gerek.
Nefret söylemiyle dolu bu film için Ben Affleck’in politize edilmesinden endişe ediyorum demesi ise kendisiyle çelişmek değilse nedir?
ELEŞTİRENLER BİR ELİN PARMAĞINI GEÇMİYOR
Ben Affleck’in Amerikancı filmi tabi ki Amerikalılardan tam destek almış durumda. Son derece kışkırtıcı bu film birçok eleştirmen ve izleyici tarafından ayakta alkışlanıyor. Birkaç yazar ve eleştirmen ise farklı bir pencereden bakabilmiş filme. Örneğin; The Guardian yazarı Rachel Shabi köşesinde, Hollywood’un ödüllü filmleri için Amerika’nın Ortadoğu politikasının bir yansıması olduğunu ve kendi kendilerine hizmet eden kaygan bir ahlaki zemini olduğunu dile getiriyor. Bu tarz yapımların Amerika’nın dış politikası hakkında söylenmesi zor olan doğrulardan bahsetmediğini ve bu yüzden liberal kesim için yeterli olmadığını söylüyor.
Yıllardır insanların kafasında Hollywood’un çizdiği bir Arap ve Müslüman imajı var. Dansöz Arap kadınlar, milyoner şeyhler, canlı bombalar, terörle bağlantılı sakallı adamlar… Bu imajın bozulmaması için ellerinden geleni yapmaya devam ediyorlar. Hollywood ‘un propaganda gücü Amerika’nın her zaman kurtarıcısı olmaya ve mesajlarını iletmeye devam edecek gibi görünüyor. Tüm dünyaya ‘demokrasi’ götüren Amerika, demokrasiyi bir tek Hollywood sinemasına götüremiyor. Son olarak, Hollywood bir Amerikan destanını daha arşivine eklemiş bulunuyor. Ne diyelim, God bless Hollywood!!!

26 Ocak 2013 Cumartesi

5 HİLALLİ İSLAMİ OTELLER


Her şey İslami standartlara uygun olsun diye dikkat edilirken gözden kaçırılan bir nokta var; her seferinde abartıya kaçıyoruz. Abartıya kaçmak ta İslami usule aykırı değil mi?

Fatma Şişli Dosdoğru Haber

26 Ocak 2013

Son yıllarda dünya çapında helal gıda pazarında hatırı sayılır bir hareketlilik söz konusu. Tüketicilerin aldıkları ürünlerde helal gıda sertifikası aramaları, bazı ülkelerin ithal gıdalarda bu belgeyi şart koymaları üzerine bu pazarlara göz diken firmalar, ürünlerine helal gıda sertifikası almaya yöneldi.
2011 yılının Temmuz ayında helal gıda sertifikası vermeye başlayan Türk Standartları Enstitüsü, bugüne kadar 63 firma için 117 adet helal sertifikası düzenledi. Dünya genelinde 50 ülkeden akreditasyonu bulunan Gıda ve İhtiyaç Maddeleri Denetleme ve Sertifikalandırma Araştırmaları Derneği (GİMDES) ise 2009 yılında bu yana yaklaşık 300 firmaya helal sertifikası verdi.
Helal gıda pazarı sadece gıda sektörü için değil tekstil, kozmetik ve medikal ürün alanlarıyla da ilgileniyor. Helal gıda pazarının farklı bir versiyonu olarak adlandırabileceğimiz İslami oteller ise bu sektörün yeni faaliyet alanı.
YENİ TÜRKİYE’DE “HELAL” PAZAR: İSLAMİ OTELLER
80 milyonluk nüfusuyla Türkiye bu sektörde önemli bir yer tutuyor. Son 10 yılda dini hassasiyetleri olan Ak Parti’nin iktidara gelmesi muhafazakâr kesim için bazı avantajları da peşinde getirmişti. Ak Parti’nin iktidara gelmesiyle beraber muhafazakâr kesim daha görünür hale geldi. Gündelik hayatları içerisinde inançlarının gereğini yerine getirmeye çalışırken zorluk çekenler artık daha rahat. En basit haliyle bundan birkaç yıl önce bir alışveriş merkezine gittiğinizde namaz kılacak yer bulmanız zordu. Artık mescidi olmayan alışveriş merkezi yok denecek kadar az. Olmayanlar ise mescide karşı bile olsalar talepten ötürü mescit yapıp, moderniteye halel gelmesin diye adını ‘dua odası’ koyabiliyor.
Muhafazakâr kesimin görünür hale gelmesi ve taleplerinin artması ile birlikte işletmeler, tekstil firmaları, gıda sektörü ve daha birçokları bu kesime kulak vermeye başladı. Hizmetlerini yeniden gözden geçirip şekil değişikliğine gittiler.
İnancını yaşamak isteyen kesimler için İslami standartlara uygun hizmet sunulması Türkiye’de geç kalınmış, yerinde bir adım. Helal gıda sertifikası da bu geç kalınmışlıklardan biri idi. Peki 5 hilal neyin nesi? Normal otellerde kullanılan ‘yıldız’ standartları, İslami otelcilikte ‘hilal’ standartları olarak kullanılacak.
Muhafazakâr kesime hitap eden oteller artık 5 yıldız yerine 5 hilalle hizmet verecek.
Malezya’da ilki gerçekleşen ‘Uluslararası İslami Otelcilik Standartları Konferansı’nda Evrensel Hilal Standartları Merkezi Başkanı Prof. Dato İbrahim Hilal amblemiyle standartlaşan İslami ölçülere uygun otellerin kurulma amacının Müslümanların daha rahat dini vecibelerini yerine getirerek tatil yapabilmelerini sağlamak olduğunu söylüyor. İslami standartlardaki otellerde namaz vakitlerinin duyurulması, odalarda seccade ve Kur’an-ı Kerim bulunması, yiyecek ve içeceklerin helal olması gerektiğini belirtiyor.
ABARTIDAN VE İSRAFTAN KAÇINMAK GEREKMEZ Mİ?
Namaz vakitlerinin duyurulması, odalarda seccade ve Kuran’ı Kerim bulunması, yiyecek ve içeceklerin helal olacak olması güzel haberler. Fakat her şey İslami standartlara uygun olsun diye dikkat edilirken gözden kaçırılan bir nokta var; her seferinde abartıya kaçıyoruz. Abartıya kaçmak ta İslami usule aykırı değil mi?
Müslümanlar olarak modern dünyayı İslam ile birleştirmeye çalışırken yeni yollar buluyoruz. Fakat bir süre sonra işler İslami hassasiyet yolundan sapıyor. Rekabet ve sömürü öncelikli konuyu unutturuyor. Hassasiyetler yerini ticari ‘gerekliliklere’ bırakıyor.
İslami hassasiyete sahip müesseselerde israf etmeme mevzuunu da hatırdan çıkarmamak gerek. Bunun için de “Yiyin, için fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri asla sevmez.” ayetini otelin girişine büyük fontlarla yazmak çözüm olur mu? Ne dersiniz?

15 Ocak 2013 Salı

ALEVİLERİN İSTEĞİ; MADIMAK UTANÇ MÜZESİ

3/07/08'de Medyakronik'te yayınlanmıştır.


Alevi örgütlerinin çağrısıyla Kadıköy’de bir araya gelen binlere kişinin ortak talebi, katliamın yaşandığı Madımak Oteli'nin müze yapılmasıydı.
Alevi örgütlerinin çağrısıyla Kadıköy’de bir araya gelen binlere kişinin ortak talebi, katliamın yaşandığı Madımak Oteli'nin müze yapılmasıydı.

Fatma Şişli
Pir Sultan Abdal Kültür Derneği İstanbul Şubesi’nin çağrısıyla, Sivas katliamının yıldönümü olan dün (2 Temmuz) Kadıköy meydanında toplanan yaklaşık 10 bin kişi olaylarda ölenleri andı. 37 kişiye mezar olan Madımak Oteli’nin müze olması talebini, “Madımak Oteli müze olacak” sloganıyla bir kez daha dillendirdi. Madımak Oteli’nin müze olmasının olayın unutulmamasını ve bir daha yaşanmamasını sağlayacağını düşünen ancak taleplerinin yerine getirilmemesine “parasızlığın” neden olarak gösterilmesine ise inanmayan Aleviler, “Gerekirse parayı bizler toplarız” dedi.
Mitinge katılanlara Sivas’ın ne anlama geldiğini, otelin müze olması hakkındaki düşüncelerini sorduk:
Alevi gençler gayet net, “Madımak katliamı faşist zihniyetin bir sonucudur. Zihniyet değişmedikçe de bu sorunlar devam eder” diyor. Özgür Demokrat Alevi Hareketi üyesi gençler, sorunları çözmenin ilk adımı olarak da Madımak Oteli’nin müze yapılmasının olduğunda hemfikir. Madımak otelinin müze yapılmamasının utanç verici olduğunu belirten Özgür Demokrat Alevi Hareketi üyesi Lütfi Durmuş ise, “Otelin altında kebap salonunun bulunmasını ve orada et yiyen zihniyeti anlamıyorum” diyor.
Mitinge katılanlardan biri, “Müze olsun istiyorum ama yaşananlardan dolayı duymamamız gereken utancın, insanlık adına duyduğumuz utancın müzesi olsun. Yoksa sırf kitleleri memnun etmek için olacaksa kalsın o kebapçı orada. Utanmayacaksak o binaya baktığımızda o kebapçıda insanlar yesinler kebaplarını” diye konuşuyor.
Ellerinde, “AKP ve CHP Alevi halkın düşmanıdır.” yazılı pankartlarla yürüyenlerin ortak fikri de hiçbir siyasi partinin yanlarında olmadığı. Seçim zamanı tüm siyasi partilerin, göstermelik ilgilerine kızan Aleviler yalnız olduklarını düşünüyor. Bir kadın Alevilerle ilgili sorunların tüm partiler için siyasi malzeme olarak kullanıldığını anlatıyor: “CHP, AKP ve MHP hepsi de aynı. Hem o dönemde hem de bugüne kadarki hükümetler Sivas katliamının aydınlatılması konusunda samimiyetsiz. Çözüm değil geçiştirme derdindeler. Madımak otelini yakanlar Ebru Süfya’nın torunlarıydı. Benim 12 Eylül’de işkence gören kardeşim vize alıp yurtdışına gidemezken Hizbullahçı başörtülü gidebiliyor”.

ÖTV, FOTOĞRAFIMA DOKUNMA!



21.08.2008'de Medyakronik'te yayınlanmıştır. 
ÖTV, fotoğrafıma dokunma!

Fatma Şişli
Ötv, fotoğrafıma dokunma! adlı sitede, bu uygulamaya karşı imza toplamaya başlamıştı. Ağustos ayının son haftasına girilirken imzasıyla siteye destek verenlerin sayısı 12 bine ulaştı.

Hali hazırda yüzde 18 Katma Değer Vergisi’ne (KDV) tabi olan fotoğraf makinelerine getirilen yüzde 20 ÖTV, bu ürünlere uygulanan vergi oranını yüzde 40 civarına taşıdı. Fotoğraf severler, bu özel vergiyle birlikte, dünyada birçok ülkesinden daha pahalıya kullandığımız ürünlere bir yenisinin daha ekleneceği, kullanıcıların garantisiz ürün almaya itileceği, bavul ticaretinin artacağı ve kayıt dışı alışverişe neden olarak vergi kaybı yaşanacağı uyarılarında bulunuyor.

6 Haziran 2008 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan düzenlemeyle, Özel Tüketim Vergisi’ne tabi olan ürünlerin bulunduğu listeye dijital kameralar da eklendi. Ancak bu tarihteki “Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun”da, ÖTV’nin, 2010 Avrupa Kültür Başkenti İstanbul’a gelir yaratmak için getirildiği yönünde bir bilgi bulunmuyor.

Sektör temsilcileri, gazetelere verdikleri ilanlarla tüketicilere, vergi artışından etkilenmeden bir makine sahibi olmak için elinizi çabuk tutun uyarısında bulundu. Uygulama 1 Temmuz’da yürürlüğe girdi.

Uygulamanın ikinci ayında, sektörde faaliyet gösteren firmalara piyasanın nasıl etkilendiği sorusunu yönelttik.


Pazar daralıyor


Olympus Türkiye Müdürü Ali Demirtel’e göre özellikle dijital makinelerin yaygınlaşması sonucunda satışların artması ve pazarın büyümesi, yetkilileri ek vergi koyma konusunda iştahlandırıyor. Demirtel, uygulamayla birlikte pazarın büyüme hızının kesildiği ve www.amazon.com gibi, internet üzerinden satış yapan uluslararası sitelerin satışının arttığını belirtiyor. Bu nedenle 1 Temmuz 2008 öncesinde, ellerindeki stokları mümkün mertebe eritmeye çalıştıklarını da ekliyor.

Ek vergi, İstanbul Sirkeci’de yoğunlaşan fotoğraf makinesi mağazalarını da olumsuz etkiledi. Hayyam Çarşısı esnafı, yılbaşından beri durgun olan piyasanın son iki ayda daha da durgunlaştığı görüşünde. Klas Foto Market’ten Vedat Üstündağ “ÖTV piyasayı çok olumsuz etkiledi. Piyasanın olumsuz şartları belimizi bükerken bunun üzerine gelen bu vergiler esnafın tamamen belini kırdı. Özellikle fotoğraf makinesi gibi lüks alımlarda insanlar daha da zorlanıyor ” diyor.

Satışlarının durma noktasına geldiğini ifade eden bir başka işletme de B&H Foto Market. Mağaza Müdürü Kadir Aydın, turistik merkezlerde çalışan tatil köyü fotoğrafçıları dışında alış veriş eden hemen kimsenin kalmadığından yakınıyor. Aydın, buna rağmen ÖTV’yi fiyatlara yansıtmamak için uzun direndiklerini söylüyor.

Türkiye’de, yılda 750 bin adet fotoğraf makinesi ürünü satılıyor. Pazarın toplam büyüklüğü 200 milyon dolar. Yıllık ortalama büyüme oranı ise yüzde 20 civarında

ALLAH'IN EMRİ İNTERNETİN KAVLİYLE


21/05/09'da HaberVesaire'de yayınlanmıştır.


www.islamievlilik.com isimli bir sitede internetin aslında İslami evlilik için ne kadar uygun olduğu yukarıdaki tabloya göre açıklanıyor.
www.islamievlilik.com isimli bir sitede internetin aslında İslami evlilik için ne kadar uygun olduğu yukarıdaki tabloya göre açıklanıyor.

Fatma Şişli

Eskiden daha yaygın olan görücü usulü evlilikler, yerini zamanla kısa süreli flörtlerle başlayan izdivaçlara bıraktı. Görecek kimsesi olmadığını düşünenlerse mektuplarla arıyordu evleneceği kişiyi. Teknolojinin gelişimiyle de hızına yetişilmez ilişkiler ağı sardı her yanı. Televizyonda uzun zamandır dönen evlilik programları sayesinde yaşlısından gencine, yerlisinden yabancısına ne kadar çok eş arayan olduğunu öğrendik. İnternetin hayatımıza girmesiyle de artık eş aramak için televizyon programlarına çıkmaya da gerek kalmadı. İnsanlar sadece bilgi ağını genişletmekle kalmadı, arkadaşlıklara hatta evliliklere bile sanal ortamda adım atılır oldu. Yıllar önce, internetten eş bulup insanlar evlenecekler deseler gülüp geçecekken sanal âlem kelimesinin hayatımıza girmesiyle birlikte, “sanal eş ya da arkadaş” kavramları hepimize çok normal gelir oldu. İnternet üzerinden tanışıp evlenenlerin de bu tür popüler sitelerin sayısı da gün geçtikçe arttı. Bilgisayarın başına oturup klavyenin tuşlarını kullanarak evlenmek istenilen kişinin özelliklerini seçtikten sonra geriye sadece uygun adayları beklemek kalır oldu. Öyle bir pazar yaratıldı ki popüler arkadaşlık ya da evlilik sitelerine “İslami” usullerle evlilik yaptıranları da eklendi.

Diyanet’ten chat fetvası!


Hatta internette bir çok örneği bulunan İslami tandanslı arkadaşlık ya da evlilik sitelerinde Diyanet’in “chat fetvası” yayınladığına ilişkin yazılar bulmak da mümkün. www.islamievlilik.com isimli bir sitede ise internetin aslında “İslami evlilik” için ne kadar uygun olduğu, “Göz zinasindan korunma imkanı, nefsani duygulardan ziyade karakterin ön planda olabilmesi, sonuçlanmaması halinde yıkıcı etkisinin azlığı, seçilebilecek aday sayısının çokluğu…” gibi bir takım gerekçelerle açıklanmış. İslamiyet’te, sanal alem de evlilik mubah mı değil mi onu bilemiyoruz ama bu tür sitelerin üyeleri bu soruya “evet” diyorlar belli ki. Bu sitelerden biri olan www.gonuldensevenler.com eşlerini arayan insanlarla dolmuş taşıyor. Biz site yetkililerinin yalancısıyız, dediklerine göre şu an 200 binden fazla üyeleri varmış ve bu sayı her geçen gün artmaktaymış. Bizde bu İslami evlilik sitesine kayıt olup, neler olup bitiyor görmek istedik.

En çok cinsel uyum aranıyor

Siteye üye olurken aradığınız eşin özelliklerini belirleyen soruları büyük bir titizlikle cevaplıyorsunuz. Site, sizin tüm bilgilerinizi; görünümünüzü, ne kadar maaş aldığınızı, dini görevlerinizi yerine getirip getirmediğinizi, hangi tarz kitapları tercih ettiğiniz gibi bilgiler soruluyor. Daha sonra karşı cinsten beklentileriniz soruluyor. Bu kısımda da evlenmek istediğiniz kişinin yaşını, görüntüsünü, namaz kılması, oruç tutmasını, içki içip içmemesi ve cinsel uyumun olup olmaması gibi konuları belirliyorsunuz. Benzerlerinden tek farkının İslami motifler içermesi olan site üyelerinin en çok cinsel uyum aradıklarını belirtmesi kafalarımızda soru işaretleri bıraktı. Öyle ya sadece, konuşmanın ve görmenin yetmediği düşünülürse, karşındakiyle cinsel açıdan uyumlu olduğunu nasıl anlarsın? Peki, İslami olduğunu vurgulayan bir sitede böyle bir şıkkın olması, o siteyi ne kadar İslami yapar?
Vallahi de billahi de bilgilerim doğru!

Neyse diyoruz ve aklımızda soru işaretleriyle devam ediyoruz. Tüm sorulara cevap verdikten sonra ilerlemek için, “Verdiğim bilgilerin doğru olduğuna yemin ederim” kutucuğunu işaretleyerek siteye üyeliğinizi onaylatıyorsunuz. Tabi yemin ediyorum butonuna bastığınız için doğru bilgi mi girmiş oluyorsunuz o da ayrı bir konu! Böyle bir şey yazarak, siteyi daha güvenilir kılmayı amaçlandığını iddia edenler olacaktır ama bunun bir aldatmaca olduğunu düşünmeden de edemedik. Sanal yemin caiz midir onu bilmiyoruz ama, böyle bir yemin tarzının verilen bilgilerin doğru olacağının garantisi de olmaz..

Kadınlara bedava çünkü…

Siteye üye olduktan sonra eğer erkekseniz sadece kadın üyeleri, kadın iseniz de sadece erkek üyelerin profilini inceleyebiliyorsunuz. Her ne kadar üyelerin mesajlarını ve profillerini görseniz de konuşmak için bankaya para yatırmanız gerekiyor. Fakat sitede buna da bir çare bulmuş, hazır mesaj diye bir hizmeti var ve buna göre var olan, “Fotoğrafınız harika gözüküyor. Tanışmak ister misiniz? Veya “Fotoğrafınızda çok güzel gülüyorsunuz” gibi hazır ama yaratıcılıktan uzak yazıları sadece kadın üyeler ücretsiz yollayabiliyor. Sebep olarak da kadınların ekonomik özgürlüklerinin sınırlı olduğu söyleniyor! Benzer birçok sitenin, erkek üyeleri çekebilmek için aynı yöntemleri kullandığındar bu açıklamanın ne derece doğru olduğu da şüpheli.

Çarşaflısı da var yarı çıplağı da

Siteye üye olduğunuzda hemen bir mesaj trafiği oluşuyor. Kimi profilinizi geziyor, kimi gülümsüyor, kimide favorilerine ekliyor. Üyelere baktığımızda şaşkınlığınız daha da artıyor aslında. Sitede her tarzda insan var. Yüzü bile zor görünen çarşaflı, başörtülü, permalı kadınlar ve siteye yarı çıplak fotoğraf koyan erkeklere kadar her çeşit üye mevcut. Yüzünün çoğu örtülü olanla, yarı çıplak resmi olanın yan yana olması büyük bir ironi. Ayrıca kim ve neden böyle bir siteye çıplak resmini koyar anlamadık. Hepsinin yazdığı da; bugüne kadar çevrelerinde bulamadıkları saadeti sanal âlemde aradıkları. Peki, internette ki birçok ilişki sitesinin içinde yer alan İslami evlilik sitesinin diğerlerinden farkı ne? Bu sorunun yanıtını gelen mesajlardan görünce anlıyoruz; koca bir hiç. Mesela yazar olduğunu ve aylık maaşının 10.000-20.000 YTL arasında olduğunu yazan başörtülü bir kadın, üye olduğu evlilik sitesinde kendini anlatırken hangi ifadeyi kullanmış dersiniz: “Kendimi her ne kadar sahibinden satılık sitelerine ilan verir gibi hissetsem de hayırlısı deyip konuya geçeyim…”

“Peygamber ahlakından eş aranıyor”


Bir diğer üye ise aradığı erkeğin özelliğini şöyle ifade etmiş; “Peygamberimizin (s.a.v) ahlakından almış bir eş arıyorum”. Üyelerin mesajlarının, normal evlilik sitelerindeki gibi olduğunu fark ettik; “ Görmek için bakmaya gerek yok. Yeter ki bakacak göz göz olsun.” veya cinselliği çağrıştıran “Bir kere sevdaya tutulmaya gör, ateşlere yandığının resmidir” gibi cümleler yer alıyor. Kadınların, eşe dosta ve çevresindeki insanlara eş bulma çabaları internette de devam ediyor. Bazı kadınlar, siteye başka akrabaları için üye olduklarını öne sürüyor: “ Profilde anlattığım insan kuzenimdir. Ben onun adına üye oldum. Kendisi şahane bir insandır” gibi cümlelere rastlanıyor. Yani çöpçatan hanımlar, internetten işlerini yürütmeye devam ediyor.

Dini bütün aşk kölesi

Bununla da bitmedi, bize gelen mesajlarda üyeler kendilerini bakın nasıl anlatıyor? Dini bütün olduğunu vurgulayan Clarkyy rumuzlu bir üye, niyetinin ciddi olduğunu bu sebeple aramızdaki 11 yaş farkının sorun olmayacağını belirtip eklemiş: “Anlaştıktan ve sevdikten sonra gerisi önemli değil. Evleneceğim kişiyle çocuk veya yemek yaptırmak için birlikte olmak istemiyorum. Sevdiğim kadının, kölesi olacağıma garanti veriririm.”
Yaşa, paraya ve tipe bakmayan ve sadece aşk için evlenmek istediğini söyleyen Clarky’nin tek istediği bakımlı bir kadınmış.
Yengeç burcu, duygusal insan, her çiçeğe konup bal almasını seven değil, bir çiçeğe konup ömür boyu ondan bal almak istediğini söyleyen Arda3581 rumuzlu bir başka üye de bu siteye üye olmasının nedeninin ciddi bir birliktelik yaşamak ve ömür boyu mutlu, huzurlu, sevgiye, saygıya, sadakate, aşka dayalı bir evlilik olduğunu söylemiş. Ne kadarı yalan ona siz karar verin Arda3581’in bir metaforlar zinciri gibi mesajı şöyle: “Bu hayatı beraber paylaşmaya ne dersin, Umudum olurmusun? Ben, sen gibiyim. Ya sen, ben gibi olur musun? Ben durulmak istemeyen bir nehir, Sen üzerimdeki virane sal olur musun? Açsam diyorum yüreğimin tüm kapılarını sana, Sen içeri süzülen sevdam olur musun? Ben sen gibi karanlıkta günlüğü yaşadım, Bir dilenci misali soruyorum; Gönlümdeki karanlığı yırtan umudum olur musun?”

Cennette de refikam olur musun?
Siteye üye olduğumuz günler boyunca kısmetimizin ne kadar açık olduğunu görsek de sevindiğimizi söylemek mümkün olmadı. İşte kısmetlerimizden gelen mesajlar:
Kuddusi: Cennette de refikam olur musun? Dışı tesettürlü ruhu çıplak olma, dışı mamur içi harap olma, maddeye ilah gibi tapma, son nefesini düşün de ağla, Mevla yardım eylesin ümmeti Mustafa’ya… Şimdi kendimden mesajlar vereyim. sakal, sükut, sadakat, kuran kursu, vakıf, zikir, fikir, tasavvuf, mürşidi kamil, aşk, muhabbet, sohbet, seyahat, İstanbul, Amasya, Urfa.
Mor Kalem: Bazen görmekte iyi değildir, duymakta ve konuşmakta… Hani böyle bir sürü süslü kelimelerin içinde anlamsızca dolaşmakta iyi değildir ne olduğunu anlamadan yâda gerçekliğini hissedemeden her güzel söz insanın kulağına hoş gelir. Ama bundan daha da güzel olan bu sözleri dilinden değil yüreğinden geçirip gözlerinle haykırabilmek değimlidir? Sence insan her şeye yetinebilir ama Müslüman iki şeye yetinemez; biri Allah’a olan ibadeti diğeri de eşine duyduğu saygı ve sevgiye yetinemez ve daima ikisini de çoğaltmak ister yalan dünyamda tek gerçeğim olabilir misin? Bilmiyorum bu yüzden tanışmak istiyorum ne sen bir şey kaybedersin ne ben bir şey kazanırım… Elif gibi yalnızım ne esrem var ne ötrem, ne beni durduran bir cezmim, ne bana ben katan şeddem var… Ne elimi tutan bir harf, ne anlam katan bir harekem… Kalakaldım sayfalar ortasında, işte böyle ben gibi sen gibi… Bir okuyan bekledim bir hıfzeden belki… Gölgesini istedim bir can yoldaşının med gibi siz gibi…

ÜMMETİN YİTİK COĞRAFYASI;PATANİ


Patani, Tayland sınırları içerisinde ve Tayland’ın güneyinde yoğun olarak Müslümanların yaşadığı bölgenin adı. Tayland Müslümanları olarak bilinen bu kesimin büyük bir çoğunluğu Malay ırkına mensup. 15. Yüzyılda İslam krallığı olan Patani, bu dönem en parlak çağını yaşıyor.
15. ve 17. yüzyıllar arasında ise Patani İslam Krallığı önemli bir ticaret ve eğitim merkezi haline geliyor.
Fatma Şişli Dosdoğru Haber
15 Ocak 2013
BİZDEN BEKLEDİKLERİ TEK ŞEY…
İngiltere tarafından Tayland’a bırakılan Patani 1938 yılında Tayland’ın başlattığı reform hareketleriyle din, dil ve kültürel yapısına sürekli müdahale edilen bir yer haline geliyor. Beş milyon nüfusu olan bölgede halk sürekli Taylandlı askerlerin saldırılarına maruz kalıyor. Öldürülenler, kamplara götürülenler, kayıp olanlar, göçe zorlandığı için ülkesini terk edenler… Patani Destek Platformu Başkanı Caner Sezer şunları aktarıyor Patani ile ilgili; “ Malezya ve Türkiye bölgede etkin olan iki ülke. 16 tane direniş grubu var. İşgal edilmiş ve bilinirliği en az olan yer burası. Patani’ de direnen halk katlediliyor, kadınlara tecavüz ediliyor. Saat 7’den sonra sokağa çıkma yasağı var. Sizi öldürseler bile hakkınızı arayamıyorsunuz Tayland’da.”
Caner Sezer, ‘ Patani için ne yapabiliriz? ’ Sorusu üzerine şöyle sesleniyor bizlere; “Kurtuluş savaşı zamanında Patani para yardımı yapmış bize. Şimdi onların bizden bekledikleri tek şey var. Para yardımı değil sadece seslerinin duyurulmasını istiyor onlar. Tıpkı Arakan, Gazze, Suriye için yapıldığı gibi.”
Sezer, Patani Destek Platformuna üye olarak yada sadece sosyal medyada profil fotoğrafımıza Patani yazarak bile onlara destek olup, seslerini duyurabileceğimizin altını çiziyor.
SOSYAL MEDYANIN GÜCÜ
Sosyal medyanın gücünü Arakan ve diğer zulüm altında olan ülkelerle ilgili olarak hepimiz gördük. Arakan’ın, Keşmir’in, Patani’nin, Moro’nun ve zulüm altındaki bütün Müslüman ülkelerin hala gündemde tutulması gerekiyor. İslam Coğrafyası Günleri’nde konuşmacıların da ortak olarak dile getirdiği gibi, bu dört ülke ise unutturulmamalı. Sosyal medyanın gücünü kullanarak buralardaki mücadeleye destek vermeliyiz. Dualarımızda yer vermeliyiz. Çünkü zulüm altındaki Müslümanların, dünya Müslümanlarının yanı sıra özellikle sesi eskiye rağmen daha güçlü çıkan Türkiye’den beklentileri yüksek.



KEŞMİR;GÜNEYDOĞU ASYA'NIN GAZZE'Sİ


Zamanında bir Türk İmparatorluğu olan ve İngilizlerin işgalinden sonra Hintlilerin değiştirilmeye başlandığı bir yer Keşmir. Pakistan ile Hindistan arasında, Himalaya Dağları’nın eteğinde bir ülke. Hem Hindistan hem de Pakistan için stratejik bir öneme sahip. Hindistan derin devletinin çok ciddi çalışmaları olan ülkede on iki milyon insan yaşıyor.
Fatma Şişli Dosdoğru Haber

14 Ocak 2013

PAKİSTAN VE HİNDİSTAN ARASINDA REFERANDUM ŞART
Keşmir Filistin ile aynı kaderi paylaşıyor. Müslümanlar 64 yıldır Hint işgali altında her türlü işkence ve katliama maruz kalıyorlar. Tıpkı İsrail’in Filistin’e yaptığı gibi. 1947’den beri Hint işgali altında bulunan Keşmir’de 64 yılda yaklaşık 500 bin insan katledilmiş. Çatışmaların başladığı 89 yılından bu yana ise yaklaşık 100 bin kişi hayatını kaybetmiş. Sistematik işkencelerin sıradanlaştığı ülkede Müslüman halk özgürlük ve bağımsızlık mücadelesi veriyor. Keşmir’de birçok İslami örgütlenme ve cemaatler var.
Ömer Faruk Korkmaz, Keşmir meselesinin çözüme kavuşması için Hindistan ve Pakistan arasında referandum yapılması gerektiğini fakat Keşmir Müslüman olduğu ve Pakistan‘ a oy vereceği için batının bunu istemediğini dile getiriyor. Amerika’nın burada bağımsız bir bölge kurmak istediğini de sözlerine ekliyor.
Keşmir’de mücadele bitmiş değil, zulüm de aynen devam ediyor. Üstelik dünya sessiz ve Keşmir’i unutmuş durumda.

Yarın: Ümmetin yitik coğrafyası Patani




MORO ADASI'NDA MÜSLÜMAN YANLIZLIĞI


Müslüman dünyanın ihmal ettiği bölgelerden birisi Moro Adası. Morolu Müslümanlar, Filipinler hükümetinin Hıristiyanlaştırma çalışmalarına karşı direniyor. Hem İslam’ın yeni nesillere öğretilmesi, hem de toplumsal hayatın geliştirilmesi için Moro’nun yeniden inşa edilmesi şart.
Fatma Şişli Dosdoğru Haber
14 Ocak 2013

Moro Müslümanları ve Moro Adası Müslümanlar tarafından çok fazla bilinmeyen yerlerden biri. Geçmişte Müslümanlara ait bağımsız bir İslam devleti tarafından yönetilen Moro bugün Filipinler yönetiminin işgali altında. Yetmişli yıllarda Filipinler hükümeti tarafından Hristiyanlaştırma faaliyetleri yapılıyor ve adada yirmi üç milyon olan nüfusun sadece on milyonu Müslüman olarak kalıyor. Filipinler tarafından desteklenen Hıristiyan milis örgütü Müslümanların topraklarına, evlerine el koyuyor. Evlerini ve topraklarını terk etmek zorunda bırakılan Müslümanların çoğu nehirlerin üzerlerinde yaşamaya başlıyor.
Müslümanların yıllarca zulüm gördüğü bir başka yer olan Moro’yu Nevzat Çiçek’in ağzından dinliyoruz; “ Şu an Moro’da silahlı bir direniş var. Direnişin adı; Moro İslami Kurtuluş Cephesi. Bu toprakların Müslümanlık ile tanışması Arapların ticaretiyle başlamış. Hem ticaret hem tebliğ yapmış Araplar. Filipinler’de İspanyol kültürü hâkim ve Müslümanlar üzerinde bu kültürün etkisini rahatça görebiliyorsunuz. Moro’da Hz. Ebubekir, Fatih Sultan Mehmet isimli kamplar görüyorsunuz. Moro İslami Kurtuluş Hareketi Filipinler hükümetine karşı sadece savaşmıyor aynı zamanda İslamiyet’i de öğretiyor. Ekonomi alanında Moro’da çok büyük sıkıntılar var. Toplumun yeniden inşa edilmesi gerekiyor. Şu an en büyük sorun bu, çünkü nüfus dengesi bozulmuş. Üç kadının karşısında bir erkek var. Erkeklerin çoğunu öldürmüşler. Bugün 40 yıldır vermiş oldukları mücadeleyi MİKC sonlandırmış durumda. 16 yıldır Filipinler hükümeti ile devam eden müzakereler sonuç vermiş ve hükümet ile barış için masaya oturulmuş.” Tam sonuçlanmış bir antlaşma olmasa da detay görüşmelerinin sürdüğünü dile getiren Çiçek, MİKC lideri Murad İbrahim’in, bu barış antlaşmasının imzalanmasında Türkiye’nin çok büyük katkıları olduğunu söylediğini aktarıyor bize.
Nevzat Çiçek, Türkiye’nin Moro için çok önemli olduğunu dile getirirken, oradaki öğrencilerin buraya getirilmesini ve gerekli eğitimi almalarının sağlanması gerektiğinin altını çiziyor. Son olarak, Türkiye’den İHH’nın bölgede bir yetimhane kompleksi yaptığını ve bu yetimhanenin büyütüleceğini ekliyor sözlerine.