6 Şubat 2013 Çarşamba

MERKEZ MUHAFAZAKAR GEÇİŞKENLİĞİ


1 Şubat Cuma günü, Medyasofa tarafından hazırlanan ve Ahmet Hakan Coşkun’un konuk olduğu programda, medyanın merkez – muhafazakar geçişkenliği üzerine tartışıldı. Birçok gazetecinin dinleyici olarak katıldığı programda hem Ahmet Hakan’ın deneyimleri hem de Türk medyası konuşuldu.
Fatma Şişli Dosdoğru Haber
 6 Şubat 2013

Batı medyası ve muhafazakâr – merkez Türk medyası
Türkiye’deki muhafazakâr ve merkez medyayı Batı medyası ile karşılaştırdığımızda bizde olmayan bazı artılarla karşılaşıyoruz. Ahmet Hakan bu karşılaştırmayı yaparken Batı’nın bir geleneği olduğunu fakat aşmış bir durumunun olmadığını söylüyor. Türk medyasının basın geleneğinin Batı’ya göre eksik olduğunu dile getiren Hakan, Türkiye’deki medyanın profesyonelleşememesinin sebeplerini; gelenek eksikliğine ve şeffaf olmayan, iktidara göre yapılanan medya anlayışına bağlıyor. Karşımızda yekpare, kaliteli ve sorunlarından arınmış bir medyanın olmadığını da sözlerine ekliyor.
Star Gazetesi’nden Gülcan Tezcan’ın “Medya iktidara gelmiş gibi gözükmüyor. Neden?” Sorusu üzerine Hakan medyada hala tam olarak var olunamamasının sebeplerini şöyle ifade etti;
“Birincisi şimdilerde motivasyon eksikliği var. Bizim acayip bir motivasyonumuz vardı. Her şeyi okurduk, takip ederdik. Cumhuriyet Gazetesi de okurduk. İslamcılıkla ilgili kim ne demiş, ne yazmış hepsini bilirdik. Şimdikilerde böyle bir şey yok. Her şey hazır.”
İkinci neden ise ‘kültürel hegemonya’ diyor Hakan. İnsan yetiştirme konusunda eksikliğe değinen Ahmet Hakan, bu konuya çok geç başladığımızı belirtiyor. “Karşı tarafta babaannesi Amerika’ya gitmiş, dayısı yazar, babası profesör, 3 dil bilen bir kesim var. Medyada sen bu adamla yarışamazsın. 15 tane televizyon kanalın olsa da bununla baş edemezsin.” diyen Hakan bu hegemonyanın ancak zamanla ve birkaç nesil geçtikten sonra sarsılabileceğini söylüyor.
Üçüncü nedeniyse, Erdoğan’ın Erbakan ile benzeşen medya algısına bağlıyor. Erbakan Hoca’nın kafasındaki yerle örtüşen algının fazla bağımsız olduğunu dile getiren Hakan, bu algının mesafeli bir dile izin vermediğini belirtiyor. Bu üç nedeni medyada fazla egemen olunamamasının sebebi olarak gören gazeteci, “Kültürel hegemonya yavaş yavaş yıkılacak.” diyor.
“Güç tahribata yol açar.”
İktidarın değişmesi ile medyanın değiştiğini dile getiren Hakan bu gücü tanımlarken, “Güç pis bir şeydir. Tahribata yol açar.” Diyor ve sözlerine şöyle devam ediyor; “Eskiden Refah Partili müfettişlerin üzerine gidilirdi. Şimdi aynısını AK Parti yapıyor. Başka partilerin belediyelerine sataşıp duruyorlar. Güç işte böyle problemli bir şey. Şimdi onların eline geçti ve aynısını onlar yapıyor. Bizde gücün sesi nereden çıkıyorsa orada hizalanmak gibi bir hastalık var. Başörtülü görünce tüyleri diken diken olan adamlara ne oldu da makulleştiler! Bu yüzden Türkiye’de olan değişim saygıdeğer bir dönüşüm değildir. Çünkü öz eleştirisi yapılmamış, hesabı verilmemiştir. Bugün gücün yanında olanlar eski hallerinden ötürü öz eleştiri yaptı mı, hesap verdi mi ? Hayır!”
Muhafazakar medyanın ilk profesyonelleşme alanı
90’larda şimdilerde olduğu gibi adı muhafazakâr konulamayan medya organlarını anlatan Ahmet Hakan, bolca Kanal 7 örneği verdi. Hakan o dönemde Kanal 7’nin Milli Gazete’den pek farkı olmadığını, yaptığı tek şeyin mesafeli bir dil kullanabilmesi olduğunu dile getiriyor. Bu mesafeli dili ise şöyle anlatıyor; “Diğer medya organları, desteklediği kesim olan Refah Partisi ile arasına mesafe koymuyordu. Kanal 7 bu mesafeyi koruyabiliyordu. Refah Partisi’ni anlatırken diğer partiler için kullandığı sıfatları kullanıyordu. Desteklediği taraf için ekstra bir tanımlama çabası içerisine girmiyordu.” Muhafazakar medyanın ilk profesyonelleşme alanının Kanal 7 olduğunu da sözlerine ekliyor.
Kanal 7; 90’ların Roj TV’si
Çok sert bir siyasi iklimin hakim olduğu, medya üzerinden muhafazakar ve merkez gibi tanımlamalar yapmanın mümkün olmadığı o günlerde Kanal 7’nin durumunu, “Roj TV muamelesi görürdük.” sözleriyle dile getiriyor Ahmet Hakan. Birçok kez mahkemenin yolunu tuttuklarını söyleyen gazeteci, o günlerde muhafazakâr medya diye bir kavramın olmadığını söylerken, “Medya ne demekti, medya kimdi belliydi o zamanlar.” ifadelerini kullanıyor.
O belli olan medyanın ise gerektiğinde TSK’yı yeterince Atatürkçülük yapmamakla suçlayabilecek güce sahip olduğunu ifade ediyor. Ve “Bütün bu güç dengesizliği içinde Kanal 7 perspektif dışına çıkan tek hatırı sayılır kanaldı. Tüm medya kuruluşlarının aynı olduğu o dönemde biz orijinal bir tecrübeyi temsil ediyorduk. Mevcut diğer kanal STV ile birleşip bir şeyler yapmak istiyorduk fakat onlar kendi işlerine zarar gelmesin diye makul çizgide duruyorlardı.” diye ekliyor.
28 Şubat döneminde ise perspektif dışında olan medya kanalı olarak büyük sıkıntılar çektiklerini belirten Hakan, “Zamanında sol camianın en uç adamları bizim kanala gelip, dertlerini anlatıp, özgürlük demokrasi derlerdi. 28 Şubat olduktan sonra hepsi ortadan kayboldu. Perinçek bizim kanala gelip çok demokrasi, özgürlük demiştir. Fakat 28 Şubat’ta ‘başörtüsü yasaklansın devrim yasaları uygulansın’ pankartıyla eylem yaptılar.” Diyor.
“Yaşadım, bitti. Saygısızca…”
Tüm dinleyicilerin merak ettiği konular arasında tabii ki Ahmet Hakan’ın (kendisi her ne kadar mahalle değişimi tabirini sevmese de) bir mahalleden başka bir mahalleye geçişi konusu vardı.
Bütün o zor günlerde ayakta kalmayı başarmışken, belli bir düşünceyi temsil etmeye çalışırken, Ak Parti başa geldikten sonra normalleşmeye başlayan o dönemde ne olmuştu da bir kopuş yaşanmıştı? Moderatör Zeynep Türkoğlu “Tabiri caizse, denizden geçtim derede boğuldum gibi bir durum var sanki. 2003’te ne oldu da Ahmet Hakan Kanal 7’den ayrıldı?” Diye sorarak bu sorunun cevabını arayanlara tercüman oldu.
Bu konuya dair samimi açıklamalar yapan Hakan, “Öncelikle o mahalleyi bıraktım, bu mahalleye geçtim diye bir durum asla söz konusu değil. Konunun o mahalleyi bırakıp bu mahalleye geçtin, dinini değiştirdin gibi bir tarafa çekilmesinden rahatsız oluyorum. Fakat kaçtı gibi bir eleştiriyi makul görebilirim.” dedi.
AK Parti’nin başa gelişiyle bir normalleşme sürecine girildiğini belirten Hakan, Kanal 7’nin AK Parti’ye yakınlaştığını, seçimden önceki o işlevini hala sürdürdüğünü fakat azaldığını belirtti. Seçimden önceki o zor süreçte sesini çıkartmaktan korkan muhafazakâr kanalların seslerinin yükselmeye başladığını, Doğan grubu Sabah gazetesi ve benzerlerinin hepsinin iktidardaki partiye yanaşmaya başladığını söyledi. “90’da bir Kanal 7 vardı ve herkes ona yüklenirdi.2000’lerde herkes değişti, medya normalleşti. Diğer medya grupları da AK Parti ile yakınlaşmaya başladı. Medya için AK Parti artık normal bir parti olmuştu. Ekstra bir mücadele alanı olmaktan çıkmıştı. Ben de 11- 12 yıl çalışmıştım Kanal 7’de ve artık o mücadele dönemi bitmişti. Böyle bir süreçte orda mı kalmalıydım, başka bir yere geçebilir miydim? Diye düşündüm. Uzun bir süre hem Sabah Gazetesi’nde yazdım hem de Kanal 7’ de çalıştım. 2003’te Kanal 7’den tamamen ayrılıp, Sabah’a geçtim. Kanal 7 ve Ahmet Hakan’a artık gerek kalmamıştı. Kanal 7 örselenen, baskıya uğranan bir kesimin temsilcisiydi ben de orda işlev görüyordum. Sonra bu kesim iktidar oldu ve mücadele bitti.”
“Ortalama gazeteci olmak için bu kopuş lazımdı.”
Kişisel olarak abartılı bir kopuş yaşadığını belirten Ahmet Hakan, ruh dünyasında ve sosyal hayatında böyle bir kopuş yaşanmadığını, fakat medyanın böyle gösterdiğini belirtti. Bu kopuşu kendisinin istediğini belirten Hakan bunun sebebini ise şöyle belirtiyor;“Eğer orada kalsaydım bir misyonum olmayacaktı. Sıfatınız sadece gazeteci olmuyor o zaman. Çünkü belli bir gruba bağlı olarak her kesime hitap eden bir gazeteci olmanız mümkün değil. Ortalama bir gazeteci olmak için bu kopuş lazımdı. Mesela gidip çok farklı bir adamla röportaj yapmak istiyorsunuz ama adam sizi sadece gazeteci olarak görmüyor, size başka misyonlar yüklüyor. Ben sıfatımın sadece gazeteci olmasını istiyordum. Ve bu kopuşu sağlamak için uğraştım.”
Programa dinleyici olarak katılan Sibel Eraslan, üst üste parti kapatmaların yaşandığı o dönemde Ahmet Hakan’ın bir özgüven temsilcisi olduğunu belirtirken, “Bu yüzden o kopuşun hayal kırıklığı büyük oldu.” dedi. Ahmet Hakan son olarak şarkı sözüne gönderme yaptığı “Yaşadım, bitti. Saygısızca…” sözleriyle bu kopuşu ifade ederek salondakileri gülümsetti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder