15 Nisan 2013 Pazartesi

İSLAMİYET YERİNE TÜRKLÜK DİNİ


Her Türk okusun! Mottosuyla 1934 yılında basılan Milli Din Duygusu ve Öz Türk dini kitabı, Derin Tarih dergisinin dosyasıyla yeniden gündeme geldi. Kitapta, İslamiyet’e hakaretler yağdırılırken, Türklere özgü yeni bir din anlayışı kurulması gerektiği anlatılıyor. Bu kitabı incelerken, o yıllara ait bir projenin kodlarını görmek mümkün.
Fatma Şişli/ Bu haber 13 Nisan 2013'te Dosdoğru Haber'de yayınlanmıştır.


Derin Tarih dergisi bu ayki sayısında, Cumhuriyet’in 11. Yılında basılmış fakat apar topar toplattırılarak imha edilen kayıp kitabın tıpkıbasımını okuyucuları ile buluşturuyor.
Milli Din Duygusu ve Öz Türk dini adlı kitabın içerisindekiler okuyanların kanını donduracak cinsten. İslam dini yerine ‘milli din’ adı altında yeni bir din geliştiren kitabın yazarı A. İbrahim dinin darbe yediği, üst üste din projelerinin üretildiği o dönemde halkın kafasını karıştırmak için yeni bir proje öne sürüyor. Belki de üzerinde düşünülen bir projeyi pervasız bir şekilde gözler önüne seriyor.
Yazar, Peygamberin Yaratıcı ile insanlar arasında elçi ve aracı olmasını anormal buluyor ve en ağır ithamlardan birini şu cümleyle yapıyor; “ ‘Kuran’a Allah kelamı değildir.’ Demekle dinsiz olmayız.”
Aşağıdaki cümleler ise yazarın asıl niyetini ele verecek cinsten:
“İslamiyet dini, bugünkü ve yarınki Türkiye’nin milliyet prensiplerine tamamen muhaliftir. Memleketimizde Arap kültürü sönmeye ve milli hisler kabarmaya başladığı için, İslamiyet de sönmeye yüz tutmuştur.”
Her Türk okusun! Mottosuyla 1934 yılında basılan bu kitapta bakın yazar Türk milletine yeni dinlerini nasıl tanıtıyor:
“Bu din Allah, Allah Kelamı, Peygamber, Melek, Şeytan, Cennet, Cehennem gibi mevhumata ( vehmedilen şeylere) dayanamayacaktır.”
Kitapta nasıl yeni bir din kurulması çabası içinde bulunulduğunu ele veren, saklı niyetleri deşifre eden çok sayıda yorum ve iddia mevcut.
Mesela, Allah’ın varlığını, Peygamberleri, Kitapları eleştirmekte, bu yeni dinin mihrabının Sakarya’ya çevirmeyi teklif etmekte, hatta namazı ‘kürsülerde’ oturarak kılmak gerektiğini ileri sürmekte.
“Milli din fikri o noktaya kadar gitmektedir ki, vatanımıza saldıranlara karşı Mehmetçik ‘Allah Allah’ diye değil, ‘Vatan Vatan’ diye çığıracaktır.”
Bakanlar Kurulunca yasaklanan ve bu yasaklama kararının altında Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk ve Başbakan İsmet İnönü’nün de imzalarının bulunduğu bu kitapta bir zamanlar düşünülmüş olması bile korku veren fikirler sunuluyor.
VAHŞİ ARAP, MEDENİ HRİSTİYAN
Yazar Türk milletini etkisinden kurtarmaya çalıştığı Arapları bedevi ve vahşi olarak tanımlarken, Hristiyan cemiyetlerini medeni olarak isimlendiriyor;
“Suriye’nin yakıcı çöllerinde El cezirede Türk askerlerini zalimane katleden bedevi ve vahşi Araplar, İslam diye cennete gidecekler de, koskoca bir medeniyet sahibi olan bütün medeni Hristiyan cemiyetleri cehenneme gidecekler, bunda ne büyük bir hakikat vardır!”
TÜRK KÜLTÜRÜ DEĞİL, ARAP DİNİ
Sosyal hayat ile dinler arasında büyük uçurumlar olduğunu dile getiren A. İbrahim dinin ıslahata muhtaç olduğunu söylüyor. İslam dininin Arap dini olduğunu ve acilen kendi milli dinimiz olan Türk dinine sahip olmamız gerektiğini belirten yazar bu duygularını ise şu sözlerle dile getiriyor:
“İslamiyet dini Araplar için milli bir dindir. Fakat bizim için asla! Milliyetin ateşli cereyanı karşısında gayri milli bir din er ya da geç sönmeye mahkumdur.
Türklüğe tapmak, bütün Türk vatandaşlarına merbut olmak, Türk vatanına tapmak ne demektir bunu hiç düşündünüz mü? O kadar çalışıyoruz, çabalıyoruz, ızdırab çekiyoruz, vatan millet uğrunda ölüyoruz, bir de tutup Arapların kültürüne esir oluyoruz!”
TABİAT AHİRETİ
Yazar içerisinde yaşadığımız dünyadan başka bir âlem olduğuna inanıyor fakat bunda da kendince bir düzenleme yaparak ahiret inancını tabiat ile ilişkilendirerek okuyucuya sunuyor:
“Bir başka âlem vardır. Fakat o âlem eski dinlerin tavsif ettiği adalete mugayir efsanevi bir âlem değil akla ve mantığa yakın olan bir âlem, her halde tabiatın bizim bilmediğimiz kanunları tarafından idare olunan başka bir âlemdir. Binaenaleyh eski dinlerin tavsif ettiği şekilde bir ahiret yoktur. Ancak tabiatın kanunlarına tabi olan bir ahireti akla yakın görüyoruz.
O halde ahiretin varlığına şu şekilde inanılabilir. Bir kere insanlar adil bir Halik’ın değil tabiatın mahluku ise yani tabiat Halik ise ve ebedi ruh da var ise her halde tabiatta başka bir âlem de vardır…”
PROTESTANLIK VE İSLAM KARIŞIMI
Kafası oldukça karışık olan A. İbrahim bir yandan İslam dinini doğru bulmazken bir yandan da İslamiyet’ i övüyor ve Protestanlık ile İslam’ın reformcu dinler olduğunu öne sürüyor.
“Avrupa ve Amerika’da Pazar günleri bütün Protestanlar seve seve kiliseye giderlermiş. Bizim ise adam akıllı bir dinimiz olmadığı için hepimiz dinden ve halkla milli kaynaşmadan uzaklaşıyoruz.
Mamafih dinlerin içinde en mütekâmil din olarak Protestan ve İslamiyet dinini gösterebiliriz. Çünkü bu dinler diğer dinlere nazaran bir reform yapmış ve dinin mahiyetine uygun daha makul esaslara istinat etmiştir.”
Dinin insanları birleştirmek için önemli bir unsur olduğunun farkına varan yazar insanların bir dine inanmalarını olumsuz bulmuyor fakat kendince milli bir din oluşturmaya çalışıyor. Dinin gerekli olduğunu ise şu sözleri ile ifade ediyor; “Milli din Türk milletini ebediyete rabteden hakiki bir din olacaktır. Dinin lüzumu olmadığı kanaatinde bulunan boş kafalı adamların aklına şaşarım! Din en iyi demokrasi, ahlak ve fazilet kaynağıdır.”
CAMİLERİMİZİN BUGÜNKÜ HALİNİ ISLAH İÇİN ÖNERİLER
Yazarın camilerimizin bugünkü hali adı altında oluşturduğu maddeler ise çılgınlığının boyutunu gözler önüne serecek türden:
“Bir kere camilerimizde kesinlikle intizam yoktur. Sıkışa sıkışa bin türlü meşakkatle ayak uçlarında secdeye varılır.
Baş açık olarak namaz kılınmasına dinen cevaz vardır. Fakat camilerimizde kimisinin başında ucu kıvrılmış şapka, arkası çevrilmiş kasket, kimisinin başında sümüklü mendil, kimisinin başında terden sararmış takkeler…
Camilere biraz da musiki girmelidir. Ruhları incelten ve kalpleri tehyiç eden hiç şüphesiz sanat, şiir ve musikidir.
Kiliselerde çarmıha çekilen bir azizin ruhsuz işaretine tapmak ne demek, camilerde beş vakit kuru kuruya yatıp kalkmak pislikleri yutmak ne demektir? Milli benliğimizi okşayan musikiler, teganniler, heyecanlı hitabetlerle ruhen cuşu huruşa gelelim. O zait, o gülünç, o kuru hareketler kalksın.”
KİTAP NEDEN TOPLATILDI?
Milli Din Duygusu ve Öz Türk Dini kitabını kısa bir süre içinde hükümette rahatsızlık meydana getiriyor ve daha piyasaya çıkmadan toplattırılıp imha ediliyor. Ancak neden toplattırıldığı hususu belirsizliğini koruyor. Derin Tarih dergisi bu belirsizliği iki açıdan değerlendiriyor. Bu değerlendirmeyi ise şu sözlerle ifade ediyorlar:
“Rapordaki ‘din merasimi günden güne kıymetini kaybederken, bunları yeni bir şekilde yaşatmak istemesi’ suçlaması mı sebep olmuştur kitabın toplattırılmasına yoksa kılıfa uydurulmaya çalışılan derin niyeti biraz da sakarca deşifre etmesi mi?
Hakikaten kitabın toplattırılmasında ‘Biz dini ibadetlerin ortadan kalkmasıyla uğraşırken sen onları başka formlarda da olsa diriltiyorsun.’ Gerekçesi mi yoksa yazarın, bir süredir zaten Gazi Mustafa Kemal ve Reşit Galip’in üzerinde çalışmakta oldukları dinde reform projesini üstünü pek örtmeden ve olanca açıklığıyla ifşa etmesi mi rol oynamıştır?
Bize ikinci kanaat daha akla yakın görünmektedir. Nitekim aynı sıralarda Ayasofya’da Türkçe Kur’an okutulması, ardından ibadete kapatılıp müze yapılması bu saklı niyetin adımlarının bir şekilde yoluna devam ettiğini ortaya koymaktadır.”
Kaynak: Derin Tarih Dergisi, Milli Din ve Öz Türk Dini kitabı

HOLLYWOOD'UN HAKKINDAN BOLLYWOOD GELİR


Bollywood, dev sinema endüstrisiyle Hollywood’un büyük zarar verdiği “Müslüman” imajını düzeltme gücüne sahip. Cinselliğin esiri olmadan aşk filmi çekmeyi, izleyiciyi sıkmadan sosyal mesaj vermeyi bilen kadim bir gelenek Bollywood’ta yaşanan. Hind sineması, kendi tarihini bile anlatırken Batılı sinemaya hapsolmuş modern Türk sinemasının önünde çarpıcı bir örnek olarak duruyor.
Fatma Şişli/Bu haber 21 Mart 2013'te Dosdoğru Haber'de yayınlanmıştır. 

Bollywood, dünyada Hollywood’a meydan okuyabilen tek film endüstrisi. Türkiye’de her geçen gün izleyici kitlesini arttıran Bollywood farklı tarzı ve konularıyla klişeleri alt üst ediyor.
Dünyada yıllık en çok film üretilen yer olan Hindistan’da senede ortalama çekilen film sayısı 1400’e ulaşmış durumda. Hollywood’da ise bu sayı yıllık ortalama 800 film.
Dünyanın en büyük ikinci sinema devi olan Hindistan’da filmlerin neredeyse dörtte biri Bollywood’da üretiliyor. Bollywood sadece Mumbai, Mahastra’daki film endüstrisine ait filmleri içine alıyor. Farklı etnik bölgelerden çıkan filmler Tamil, Telugu, Punjabi, Bengali sinemaları olarak adlandırılıyor. Telugu filmleri‘Tollywood’,Tamil filmleri ise ‘Kollywood’ olarak biliniyor.
1940′lar ve 1960lı yılların arası Hint sinemasının altın yılları olarak anılıyor. 1990’lı yılların sonlarında Bollywood filmleri Hindistan dışında özellikle Batı’da büyük ilgi görmeye başlıyor. Subhash Ghai’in yönettiği ve 1998 Dünya güzeli Aishwarya Rai’nin başrolünü oynadığı Taal (1999), ABD’de film listelerinde ilk 20’ye giren ilk Hint filmi oluyor.
Dünyanın en büyük ikinci stüdyosuna sahip olan Bollywood, Hollywood’un neredeyse bütün imkânlarına sahip. Hint sineması deyince akla ilk gelen isimler ise Aamir Khan, Shah Rukh Khan ve Salman Khan. Khan ailesi Hindistan’daki Müslüman ailelerden biri. Üç Khan da kendi yapımcılık şirketlerine sahip olarak oyunculuklarının yanı sıra sinema endüstrisi içinde de yerlerini alıyorlar. Erkek oyuncuların yanı sıra Karishma Kapor, Kajol ve Karina Kapoor Bollywood sinemasının en gözde kadın oyuncuları arasında.
Mr. Perfectionist Aamir Khan, The King Shah Rukh Khan
Bollywood’un Müslüman sinemacılarından Shah Rukh Khan ve Aamir Khan’ın filmleri tüm dünyada izlenme rekorları kırıyor. Sinema severler tarafından her seferinde tam puan alan Aamir ve Shah Rukh Khan yeni projeler üretmeye devam ediyor. King Khan olarak anılan Shah Rukh’un ‘My name is Khan’ isimli filmi kült filmler arasında yerini almış durumda. Filmde Amerika Birleşik Devletleri başkanına karşı “ My name is Khan. I am not a terrorist.” Sözleri hafızalara kazınmış sahne ve repliklerden.
Yönetmen, oyuncu, yapımcı olan ve mükemmeliyetçi olarak adlandırılan Aamir Khan ise Bollywood’da en çok seyredilen filmlere imza atıyor. Ülkemizde de bu durumun değişmediğini söyleyebiliriz. Khan’ın ilk kez yönetmenliği üstelendiği filmi Taare Zameen Par (Yerdeki Yıldızlar) adlı filmi İmbd’den 8.4 puan alarak en iyi 250 film arasına girdi. Aamir Khan 2008 yılında çektiği Ghajini filmi ile gişe rekoru kırdı. 1973 yılında başladığı oyunculuk serüveni 2009 yılında çektiği 3 Idiots filmi ile yükselişe geçti ve 3 Idiots ile dünya pazarında en yüksek hasılata ulaştı. Gişe kralı bir yönetmen olarak adlandırılan Aamir Khan 25 Aralık 2013’de vizyona girecek olan Dhoom serisinin 3. filmi için hazırlık yapıyor. Her filminde farklı bir karakterle kamera karşısına geçen Aamir Khan, Dhoom 3’de “sporcu ve dövmeli kötü adam” rolü ile izleyici karşısına çıkmaya hazırlanıyor.
Bollywood’un farkı
Müzik ve dansın ön planda olduğu Bollywood filmlerinde, görkemli kostümler ve büyük mekanlarda çekilen sahneler karşımıza çıkıyor. Filmler genellikle iki yada üç saat sürüyor. Dans ve müziğin ön planda olduğu filmlere alışık olmayanlar için ilk başta ilginç gelse dahi bir süre sonra Bollywood sizi bu tarza alıştırıyor. Üç saat süren bu filmler izleyiciye ‘tamam şimdi bitecek’ dedirttiği anda senaryoyu bambaşka bir yere çekerek izleyicisine zamanı fark ettirmemeyi başarıyor.
Bollywood’da cinselliğe yer yok
Bollywood filmlerinin bir diğer özelliği ise cinsellik içeren sahnelere rastlamanızın neredeyse imkânsız olması. Aşk filmlerinin üstadı olan Bollywood sevgiyi cinsellikten uzak bir şekilde ustaca anlatabiliyor. Ülkemizdeki yönetmenlerin cinsellik içeren sahnelerde ‘o duyguyu vermek için burada bu sahneyi çekmemiz gerekiyordu.’ sözleri Bollywood için geçerli olmasa gerek.
Bollywood filmlerinin en belirgin özelliği ise filmlerinde sosyal mesaj vermeleri. Özellikle Aamir Khan filmlerinde bu durumu çok açık bir şekilde görebiliyoruz. Örneğin, Fanaa adlı filminde Hindistan ve Pakistan arasında kalan Keşmir bölgesindeki Müslüman bir mücahidi canlandırıyor. Shah Rukh Khan’ın ‘My name is Khan’ filmi de bunlar arasında. Hollywood ve Türk sinemasından farklı olarak sıkmadan, mesaj kaygısı gütmeden, fazla uzatmadan ve tarafsız bir şekilde seyirciye mesajlarını ulaştırıyorlar. Müslüman kimlikleriyle öne çıkan Khan ailesi verdikleri mesajlarla Hollywood’un Müslümanlar için yarattığı imajı yıkabilecek güce sahip diyebiliriz. Kültürlerini ve inançlarını tüm dünyaya duyurmaktan kaçınmayan Bollywood filmleriyle Hollywood’un karşısında tüm hızıyla durmaya devam ediyor. Darısı Türk sinemasının başına!